Şarlman Nedir Kimdir?

Bütün Frank kralları gibi Pepin de ölümünden önce topraklarını bölmüştü. Onun bıraktığı mirasın tümü, 771 ‘de büyük oğlu Şarlman’ın elinde toplandı. Kısa sürede bir efsane haline gelen Şarlman, Karolenjler adı verilen hanedanın en büyük üyesi oldu. Ortaçağa ait bir insanın yaşam öyküsünü ayrıntılarıyla bilmenin güçlüğüne rağmen, eylemlerinin devamlılık gösterdiği anlaşılır. Şarlman ya da Charles Magnus -“büyük Charles”- halkını savaşlara sokup fetihler yapan geleneksel bir Frank savaşçı-kralının ötesindeydi (gerçi sık sık bu işleri de yapıyordu). En çarpıcı yanı, Hıristiyan rolüne büyük bir ciddiyetle sahip çıkması, ayrıca bilim ve sanatı desteklemesiydi. Sarayını Hıristiyan kültürünün örnekleriyle doldurarak krallığını daha da büyütmek istedi.

Şarlman toprak açısından büyük bir kurucuydu. Lombardları yenerek papalığı onların elinden kurtarıp kralları olduğunda, papalığın toprakları da Frankların eline geçmişti. Savaşçıları kuzeyde, Mainz’den Koblenz’e uzanan bir hattan doğudaki Magdeburg’a kadar ilerlemişti. Paganları din değiştirmeye zorlamak için otuz yıl boyunca Sakson sınır bölgesinde açılan savaşlarda mücadele etti. Avarlara, Vendlere ve Slavlara karşı savaşmak ona yalnız servet değil; Karintiya, Bohemya ve Tuna Nehri boyunca Bizans’a kadar uzanan bir yolun başlangıcını kazandırdı. Danlar üstünde egemenlik sağlamak için Elbe Nehri’nin karşı kıyısında Dan sınır bölgesi kuruldu. Şarlman 9. yüzyıl başında ordusunu İspanya’ya sürerek, Pirenelerin güneyinde Ebro Nehri ve Katalonya kıyılarına kadar uzanan İspanya sınır bölgesini oluşturdu.

ŞARLMAN ‘IN YÜKSELİŞİ

Böylece Şarlman, Roma’dan beri Batı’daki herhangi bir güçten daha büyük bir alanı yönetmeye başladı (gerçi yönetmek kelimesinin ne anlama geldiği hiçbir zaman tam olarak açık değildir). Tarihçiler hararetle bu hükümdarlığın gerçekliğini
tartıştılar. Hatta tıpkı Şarlman’ın çağdaşları gibi, büyük bir olay konusunda daha da şiddetli bir tartışmaya girdiler. Bu olay, Şarlman’ın 800 yılının Noel gününde papa tarafından imparator ilan edilmesiydi. Ayin sırasında söylenen ilahide “en dindar Augustus, Tanrı’nın taç giydirdiği, yüce ve barış getiren imparator” şeklinde sözler vardı. Oysa herkesin aklına imparator deyince Konstantinopolis’teki hükümdar geliyordu. Roma’nın son dönemlerinde olduğu gibi, bölünen Hıristiyan aleminde artık iki imparator mu olacaktı? Bir imparatorun pek çok halk üzerinde otorite sahibi olduğu açıktı. O halde Şarlman bu unvan sayesinde sadece Frankların hükümdarı olmakla kalmıyordu.

Belki bu durumu en iyi açıklayan örnek İtalya’ydı zira İtalyanlar arasında imparatorluk geçmişiyle bulunan bağlantı, başka bir yerde rastlanmayacak ölçüde birleştirici bir etkendi. İşin içinde papanın minnettarlığı -veya çıkarı- da vardı. Papa III. Leo başkentine, Şarlman’ın askerleri sayesinde kavuşmuştu. Yine de Şarlman’ın, papanın niyetinin ne olduğunu bildiği takdirde St. Peter Kilisesi’ne girmeyeceği söylenir. Papanın otoriteyi kendine mal etmesi anlamına gelen imparator ilan eden kişi olması, muhtemelen Şarlman’ın hoşuna gitmemişti. Kendi halkı olan Frankların ve Kuzey’ deki uyruklarının çoğunun, Sezarların halefi olan bir imparatordan çok geleneksel bir Cermen savaşçı kralını kendilerine daha yakın bulduğunu muhtemelen biliyordu. Buna rağmen, bir süre sonra mührüne “Roma İmparatorluğu’nun canlanması” anlamına gelen Renovatio Romani imperii yazıtını mührüne kazıttı. Bu ifade, büyük bir geçmişle bilinçli şekilde yeniden bağlantı kurmanın göstergesiydi.

ŞARLMAN ve Konstantinopolis

Şarlman taç giymesinin Konstantinopolis’te öfkeye yol açmasını beklemiş olmalıydı. Bizans’la ilişkiler kısa sürede gerginleşmesine rağmen, yeni unvanı birkaç yıl sonra burada kısa bir süreliğine, Batı için geçerli olacak şekilde tanındı. Bunda Venedik, İstria ve Dalmaçya’nın hükümranlığının Bizans’a verilmesinin payı vardı. Şarlman’ın bir başka büyük devlet olan Abbasi halifeliğiyle resmi ama dostane ilişkisi vardı. Rivayete göre Harun Reşid ona, Sasani gücü ve uygarlığını zirveye taşıyan Pers Kralı 1. Hüsrev’in portresi bulunan bir kupa ve daha ilginci bir fil hediye etmişti (bu temaslarla ilgili bilgileri Frank kaynaklarından öğreniyoruz, zira Arap tarihçiler bu olayları bahsetmeye değecek kadar ilginç bulmuyordu). Endülüs Emevilerine gelince iş değişiyordu çünkü onlar bir tehdit oluşturacak kadar yakındaydılar. İnananları kafirlere karşı korumak Hıristiyan Krallığı’nın görevlerinden biriydi; dolayısıyla Şarlman onlarla iyi geçinmeye çabalamadı.

Şarlman’ın krallık tarzının başka dışavurumları da vardı. Piskoposlarına destek verip himaye etmesine karşın, Frank kilisesi sıkı biçimde onun otoritesi altındaydı. Şarlman, dinin muhafızları olarak papa ve imparatorun konumları hakkında görüşlerini Roma’ya açıkça belirten pek çok alicenap imparatorun ilkiydi. Kiliseyi bir devlet aracı olarak kullanıp yönetimini piskoposlar vasıtasıyla sürdürdü ve Frank sinodlarına bizzat başkanlık etti. Aziz Benediktus Kuralları’nı uygulayarak hem Frank hem Roma kiliselerinde reform yapmayı ummuştu. İyi ya da kötü bu niyetin altında; geleceğin Avrupa düşüncesinin temelini oluşturan, Hıristiyan krallarının sadece kilise himayesinden değil yönettikleri topraklarda dini hayatın selametinden de sorumlu olması gerektiği inancı yatıyordu.

İlginizi Çekebilir:Osmanlı Devletinin İlk Sarayı

ŞARLMAN ‘IN MİMARI MERAKI

Şarlman Aachen’deki sarayının dış görünümünü mimarlıkla ve dekoratif amaçlı hazinelerle güzelleştirmeye çabaladı. Bu çaba da hem dünyevi hem dini öneme sahipti (Şarlman’ın bu iki unsuru hiç ayırıp ayırmadığını bilmiyoruz). Bir Frank sarayı Bizans’taki örneklerinin yanında ilkel kalıyordu. Hatta bayındır bir dünyanın etkilerine açık olan daha eski barbar krallıkların bazılarıyla bile kıyaslanamazdı. Şarlman’ın adamları Aachen’i güzelleştirmek amacıyla Ravenna’dan fikirler ve malzemeler getirince, Bizans sanat üslubu Kuzey Avrupa geleneğine biraz daha taşındı ve klasik modeller buradaki sanatçıları etkilemeye başladı ve imparatorluk sarayı aynı zamanda entelektüel bir merkezdi. Burada yazılan metinleri Karolenj miniskülü adı verilen küçük harflerle çoğaltma akımı doğdu.

Bu yazı biçimi, kültürün Batı’ya aktarılmasının en büyük araçlarından biri oldu. Şarlman bu yazıyı, Aziz Benediktus Kuralları’nın aslına sadık bir kopyasını hükümdarlığındaki her manastıra dağıtak için kullanmayı umuyordu ancak yeni el yazısının ilk büyük örneği İncil’in çoğaltılmasıyla birlikte ortaya çıktı. Bu uygulamanın dinin ötesinde bir amacı vardı. Yeni el yazısının geliştirilmesi Karolenj yönetiminin pekiştirilmesi olarak yorumlandı zira Tevrat dindar ve kutsanmış savaşçı kral örnekleriyle doluydu.

ŞARLMAN ve MANASTIR KÜTÜPHANELERİ

Frank topraklarında ortaya çıkmaya başlayan manastır kütüphanelerindeki en önemli metin İncil’di. Diğer metinler de Aachen’deki ilk hamleyi izleyen yüzyıl boyunca çoğaltılıp yayıldı. Bu olay günümüz tarihçilerinin “Karolenj Rönesansı” dediği hareketin özünü oluşturuyordu. Bu deyimin, klasik geçmiş üzerinde yoğunlaşan bilimsel canlanma için sonraları kullanılan tabirin taşıdığı pagan çağrışımlarla bir ilgisi yoktu çünkü tamamen bir Hıristiyan hareketiydi. Amacı Frank ruhban sınıfının eğitilerek kilisenin kültürel düzeyinin yükseltilmesi ve inancın daha doğudaki topraklara taşınmasıydı (Pirenelerin güneyindeyse sorun eğitim ve din değiştirme değil bu toprakların yeniden fethiydi).

Kutsal bilginin aktarılması hamlesinin başlangıcında yer alan kişilerin başında, Aachen’deki saray okulunda bulunan çok sayıda İrlandalı ve Anglo-Sakson vardı. Bunların arasında dikkat çeken biri, İngiltere’nin büyük eğitim merkezi York’tan gelen Alcuin adlı bir vaizdi. En ünlü öğrencisi olan Şarlman’ın dışında çok sayıda öğrencisi vardı. Saray kütüphanesini yönetip kitap yazmanın yanında Tours’da bir okul kurdu. Başrahip olduğu bu okulda, bir sonraki kuşakta Frank kilisesinin başına geçecek olan kişilere Boethius ve Augustinus’un öğretilerini tefsir etmeye başladı.

Alcuin

Alcuin’in sahip olduğu itibar, Avrupa’da kültürel ağırlık merkezinin klasik dünyadan kuzeye kaymasının çarpıcı bir örneğidir. Aynı zamanda kendisinin ve yurttaşlarının dışında öğretmenlik yapıp metinleri kopyalayan başkaları da vardı.
Doğu ve Batı Frankia’ya hızla yayılan yeni manastırları kuran bu kişiler arasında Franklar, Vizigotlar, Lombardlar ve İtalyanlar da vardı. Bu bir Avrupalılık göreviydi. Rahip olmayan Einhard adlı bir Frank (imparatorun kahyası )

Şarlman’ın hayatını yazdı. Bu eser sayesinde insani ayrıntılar öğrenmiş bulunuyoruz: İmparator çok geveze biriydi, ava düşkündü, yüzmeye ve banyo yapmaya çok hevesliydi (kaplıcaların varlığı, yerleşmek için neden Aachen’i seçtiğini açıklar). Bunların dışında, Einhard’ın satırlarında meraklı bir entelektüel olarak ortaya çıkıyor. Frankçanın yanı sıra Latince konuştuğu ve Yunancayı anladığı yazılıyor. Şarlman’ın aynı zamanda yazma girişimlerinde bulunduğunu da öğrendiğimizde bu anlatılanlar daha inanılır hale geliyor. Yatağında da yazabilmek için yastığının altında defter bulundurduğunu belirten Einhard “ancak” diye ekliyor, “çok uğraşmasına rağmen, hayata çok geç başlamıştı.”

Sadece Einhard’ın satırları değil sözlü gelenek de, asil ve heybetli bir kişiliğin ; bir savaşçıdan bir Hıristiyan imparatorluğunun hükümdarına dönüşmek için çabalayan ve belli bir ölçüde bunu başarmanın keyfini çıkaran bir insanın canlı resmini sonraki kuşaklara aktarmıştır. Şarlman’ın dış görünümü çok etkileyiciydi (muhtemelen maiyetindeki birçok kişiden çok uzundu). İnsanlar onun kişiliğinde kralca bir ruhu; neşeli, adil ve alicenap, şair ve ozanların yüzyıllar boyunca hakkında şarkılar söylediği kahraman bir şövalyeyi görüyorlardı. Onun hükümdarlığı o zamana kadar barbar topraklarında görülmemiş derecede heybetli bir manzara sunuyordu.

ŞARLMAN ÖLÜMÜ

Şarlman’ın sarayı, hükümdarlığının başlangıç yıllarında hala seyyardı; yıllar içinde o malikaneden bu malikaneye taşınıp duruyordu. Öldüğü zaman geriye, Aachen’de gömüldüğü bir saray ve hazine bıraktı. Ağırlık ve uzunluk ölçülerinde reformlar yapmayı başarmış, Avrupa’ya uzun süre kullanılan ve bir gümüş sterlinin 240 peniye (denarii) denk düştüğü para sistemini armağan etmiştir (bu sistem Britanya Adalarında 1100 yıl boyunca kullanıldı). Ancak Şarlman’ın gücü kişiseldi ve neredeyse hiç kurumsallaşmamıştı. Kabile şeflerinin yerine geçerek kendi babadan oğula yönetimlerini kuran soylularına karşı devamlı uyanık olmak zorundaydı. Sık sık “kilise kanunları” çıkarması veya hizmetkarlarına sürekli talimatlar vermesi, isteklerinin genellikle yerine getirilmediğinin açık bir göstergesiydi. Şarlman bile son çare olarak ancak kendi egemenlik alanında ve civarında, denetleyebileceği kadar yakınında bulunan insanlar üstünde günlük bir etkin yönetim sağlayabiliyordu. Bu vassallar ona büyük yeminlerle bağlı olmalarına rağmen yaşlandıkça başına dert olmaya başladılar.

share Paylaş facebook pinterest whatsapp x print

Benzer İçerikler

Gözyaşlarının İzi: Amerika’nın Kızılderili Katliamı
Gözyaşlarının İzi: Amerika’nın Kızılderili Katliamı
Osmanlı’da Gayrimüslimler – Osmanlı’da Gayrimüslim Olmak
Osmanlı’da Gayrimüslimler – Osmanlı’da Gayrimüslim Olmak
Truva Savaşının Gerçek Hikayesi – Truva Efsanesi İle İlgili Ayrıntılı Bir Yazı
Truva Savaşının Gerçek Hikayesi – Truva Efsanesi İle İlgili Ayrıntılı Bir Yazı
İnkalar Kimdir – İnkalar Ne Zaman Yaşadı – İnkalar Türk mü? İnka Medeniyeti
İnkalar Kimdir – İnkalar Ne Zaman Yaşadı – İnkalar Türk mü? İnka Medeniyeti
Lidyalılar Kimdir?
Lidyalılar Kimdir?
Şark Meselesi Nedir ?
Şark Meselesi Nedir ?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Tarihbilgi.com.tr | © 2024 |